14 Haziran 2019 Cuma

İsrafın Sebepleri

  İsraf lüzumsuz ölçüsüzlüğün adıdır. Bir şeyin lüzumundan fazlasının kullanılmasıdır.

Bir hadiste peygamberimiz:’’ insanın her canının çektiğini yiyip içmesi israftır’’ buyurur. (Ramuz el-Ehadis:131/10)

İnancımızda hayırda bile israf olmaz.

Allah Kur’an’da ve bir çok yerde israftan kaçınmamızı emrediyor.

Peygamberimiz:’’komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’’ Demiyor mu?

Sahabe’nin karınlarına açlığı hissetmemek için taş bağladıklarını düşünürsek Firavun sofraları kurmanın Müslümanlıkla bağdaşmayacağı bilinmelidir.

İsrafın sebepleri neler olabilir?

      Her insan israf etmez, israfın bazı sebepleri şunlar olabilir:
-Eğitimsizlik,
-Düşük kaliteli üretim,
-Gösteriş düşkünlüğü, lüks hayat,
-Modanın, israfın ihtiyacın önüne geçmesi,
-Gereksiz olan şeylerin ihtiyaçmış gibi algılanması,
-Kötü alışkanlıklar,
-İhtiyaçlarımızı başkasının belirlemesi gibi nedenler.

Neleri israf ediyoruz?

      Neyi israf etmiyoruz ki?
-Ömrü, fırsatları ve zamanı israf ediyoruz.
-Çok lüzumsuz konuşarak söz israf ediyoruz.
-Sigara dumanına paralar gidiyor.
-Ekmek israf ediyoruz.
-Kâğıdı kullanmasını bilmiyoruz.
-İlaç israfı korkunç,
-Uzayan telefon konuşmaları, söndürülmeyen lamba, kapatılmayan musluk,
-Çöpe dökülen yemek,
-İki bulaşığa, üç çamaşıra çalışan makineler,
-Kediye, köpeğe, kuşa, kurda harcanan paralar,
-Yarım bırakılan tabaklar,
-Yarısı içilmeyen çaylar,
-Ölülere yapılan ölü yatırımlar,
-Eğlencede yakılan ceketler, kırılan tabaklar,
-Telef olup giden insanlar.

10 Haziran 2019 Pazartesi

İsraf


İsraf


İsraf Etmemeliyiz

İsraf, gereksiz yere harcama yaparak savurgan davranmaktır. İslam dini sahip olduğumuz imkânları ölçülü bir şekilde kullanmamızı ister. Kur’an-ı Kerim’de israftan kaçınmamız gerektiği hususu şu şekilde belirtilir: “…Yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz. Bilin ki Allah israf edenleri sevmez.”
Hz. Muhammed bizlere verilen her türlü nimeti tutumlu olarak kullanmayı öğütlemiş ve sade yaşamıyla bizlere örnek olmuştur.


Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ailesinde yiyecek ve giyecek konusunda israftan kaçınılırdı. Artan ekmekler atılmaz, mutla­ka değerlendirilirdi. Yemekler israf edilmezdi. Peygamberimi­zin de aile bireylerinin de giysi­leri gösterişten uzak, sadeydi.


Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ailesi her türlü israftan kaçın­mışlardır. Kazançlarını kendi­leri temin etmiş, hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmışlardır. O hâlde biz de dinimizin öğütlerini ve Peygam­berimizin uygulamalarını örnek almalıyız. İmkânlarımızı ölçülübir şekilde kullanmalı ve israftan kaçınmalıyız. Çalışmanın, kazanmanın güçlüklerini bilmeli, kaza­nılan imkânları israf etmemeliyiz. Sahip olduğumuz varlıkların kıymetini iyi anlamalı, bunları en güzel biçimde değerlendirmeliyiz.

İsraf


İsraf ve İsraf Çeşitleri

Rabbimiz, kuluna ikram ve ihsân ettiği her nîmeti, esâsen ona ebedî saâdet sermâyesi kılabilmesi için lûtfetmiştir. Kulun vazifesi, bu nîmetleri cimrilik ve israfa düşmeden, Hakk'ın rızâsı istikâmetinde kullanmaktır. Zira Cenâb-ı Hak israf edenleri sevmediğini şöyle bildirmiştir:


"…Yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez." (el-A'râf, 31)


"…Muhakkak ki Allah, israf eden ve çokça yalan söyleyen kimseleri hidâyete erdirmez." (el-Mü'min, 28)

KULLUĞUN İSRAFI
İsraf; aşağılık duygusunu bastırmak ve îtibar satın almak için maddî imkânlarla kendini gösterme çabası olarak ifâde edilse de, aslında bu târif, isrâfın ilk akla gelen sınırlı mânâsıdır. Hâlbuki israf, insanoğlunun haddini aştığı her hususu şümûlüne alan geniş bir mânâyı ifâde eder. İyâs -rahmetullâhi aleyh- bu hakîkati şu veciz ifâdeyle ne güzel dile getirmiştir:
"Allâh'ın emirleri hâricine taşan her şey, israftır."
Dolayısıyla;
Varlıklar içinde en güzel bir sûrette yaratılıp, ilâhî tekrîm ile "Hakk'a kulluk" gibi müstesnâ bir şerefe mazhar kılınan insanın, ten plânında ve nefsânî arzuların esâreti altında bir ömür tüketmesi; kulluğun isrâfıdır.
KALBİN İSRAFI
Nazargâh-ı ilâhî olmak gibi yüce bir şerefe mazhariyet istîdâdıyla yaratılan, îman ve ahlâkın bir nevî mahfazası durumundaki kalbin, insanı Hak'tan uzaklaştıran gaflet ve günahlarla kirletilmesi; kalbin isrâfıdır.
ÖMÜR İSRAFI
İnsana ihsân edilen en kıymetli nîmet olan zamanı, Cenâb-ı Hakk'ın rızâsına medâr olacak bir keyfiyette kullanamayıp âhiret saâdetine sermâye kılamamak; vaktin, dolayısıyla ömrün isrâfıdır.
MUHABBET VE SEVGİ İSRAFI
"el-Vedûd" ism-i şerîfiyle sevginin kaynağı olan Cenâb-ı Hakk'a ve bir îman göstergesi olarak sevmemiz emredilen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e tahsîs edilmesi gereken muhabbetin, gizli ve açık her fırsatta Allah ve Rasûlü'ne düşmanlıkta bulunan kimselere yönlendirilmesi; muhabbetin en fecî isrâfıdır. Nitekim Tebbet Sûresi de müstehakkına nefret gösterilmesinin bâriz bir misâlidir.
NEFESLERİN İSRAFI
Her biri paha biçilmez bir kıymeti hâiz olan nefesleri, Kur'ân-ı Kerîm tilâveti ve dâimî zikir ile ihyâ etmek gerekirken, "Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler." (el-Mü'minûn, 3) âyet-i kerîmesinin zıddına, insanın ebedî saâdetine yaramayacak boş hevesler uğruna tüketilmesi; nefeslerin isrâfıdır.
HAYRIN İSRAFI
Mahzun yürekleri, yorgun gönülleri, sıkıntıdan daralmış sîneleri ferahlatarak huzura kavuşturmanın yollarından olan zekât, sadaka ve infakları muhtaçlara verirken, enâniyet ve benliğe kapılıp başa kakmak sûretiyle onları minnet altında bırakmak; hayrın isrâfıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
"Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden ezâ gelen sadakadan daha hayırlıdır… Ey îmân edenler! Başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırları boşa çıkarmayın…" (el-Bakara, 263-264)
SAMİMİYET VE İHLASIN İSRAFI
Rabbimiz'in bir hidâyet rehberi olarak Rasûl'ünün kalbine indirdiği, oradan da bütün insanlığa îlân edilen, Peygamber Efendimiz'in okumaya doyamadığı Kur'ân-ı Kerîm'i lâyıkı vechile okuyup anlama gayretine girmemek, emir ve nehiylerini dikkate almamak; o ilâhî feyiz menbaının isrâf edilmesidir.
Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm hususunda isrâfa düşenlerle, onun feyzinden güzelce istifâde edenleri şöyle beyan buyurmaktadır:
"Sonra Kitâb'ı, kullarımız arasından seçtiğimiz kimselere verdik. İnsanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allâh'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazîlet budur." (Fâtır, 32)
Âyet-i kerîmede, kendisine zulmettiği beyân edilen kimseler, Kur'ân'ın hayat veren emir ve nehiylerine gâfil kalarak ömür tüketen bedbahtlardır. Ortada bulunanlar, bu ilâhî emirlere kimi zaman itaat edip kimi zaman onları ihmal eden kimselerdir ki, bunların hâli âdeta nefs-i levvâmenin tutarsızlığını hatırlatır. Allâh'ın izniyle hayırlarda öne geçenler ise, Cenâb-ı Hakk'ın Kur'ân-ı Kerîm'deki emir ve nehiylerini büyük bir aşk ve vecd içerisinde îfâya gayret eden, o ilâhî kelâmın "elfâzını hâmil", "ahkâmıyla âmil", "ahlâkıyla da kâmil" olan sâlih kullardır.
AKLIN İSRAFI
Sözleri ve prensipleri, hem kendi hayatında hem de kıyâmete kadar devam edecek olan ümmetinin hayatında fiilen yaşanan Peygamber Efendimiz'in nurlu izinde değil de, akılları vahiy terbiyesi görmemiş, ictimâî nizam ile ahlâk nâmına ortaya koydukları fikirler, çoğunlukla kütüphânelerin tozlu raflarındaki kitaplarda, sırf bir nazariye/teori olarak kalmış filozofların peşine takılıp boşuna yorulmak; aklın isrâfıdır.
LİSAN NİMETİNİN İSRAFI
Dargın gönülleri barıştırmak, din kardeşliğini kuvvetlendirmek, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak, dâimâ hakkın ve hayrın müdâfii ve sözcüsü olmak yerine, boş ve lâubâli konuşmalar yapmak, gönüllere diken batırmak, en kötüsü de bâtılın, şerrin ve şeytanın avukatlığını yapmak; lisan nîmetinin isrâfıdır.
İBADETTE İSRAF
İmkân var iken namazı cemaatle kılmamak, onu mecbûriyet savarcasına huşûdan uzak bir şekilde îfâ etmek de, ibadet hayatına âit israflar cümlesindendir.
İNSAN İSRAFI
Bilmeliyiz ki; ömrü boş geçirmek, yeme-içme ve giyimde haddi aşmak, sıhhati lüzumsuz yerlerde zâyî etmek, tefekkürü rûhânî manzaralara değil de nefsânî vitrinlere yönlendirmek, faydasız ilimle meşgul olmak ve ilmi, nefsânî menfaatlere âlet etmek de birer israftır. Hele eğitimde, evlâtları sırf dünyevî istikbâl kaygılarıyla mânevî terbiyeden mahrum olarak yetiştirmek, israfların en büyüğü olan "insan isrâfı"dır. Zira bu, en büyük hakikate gâfil kalarak ebedî saâdeti isrâf etmektir.
RIZIK İSRAFI
Bir kimsenin tembellik yaparak rızkını kazanmayı ihmâl etmesi ve etrafına muhtaç hâle düşmesi de bir çeşit israftır. Zira hadîs-i şerîfte:
"Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever." buyrulmuştur. (Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, I, 65)
İNFAK İSRAFI
Daha fazla ihtiyaç sahipleri varken, şahsî yakınlık duyduğumuz bir kimseye, ihtiyacından fazlasını vermek de israftır. Bu sebeple muhtaçların ihtiyaç derecelerine göre infakta öncelik sırasını belirlemek zarurîdir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri bu hususta şöyle buyurur:
"Nice servet sahipleri vardır ki, onların lâyık olmayanlara vermemeleri, vermelerinden daha hayırlıdır. Bu yüzden, Allâh'ın verdiği malı, ancak Allâh'ın emrine göre harca! Yersiz infak, âsî bir kölenin, güyâ ihsanda bulunuyorum diye, pâdişâhın malını eşkıyâya dağıtmasına benzer."
Âyet-i kerîmede buyrulur:

"(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmâlarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir." (el-Bakara, 273)
RAMAZÂN-I ŞERÎF NİMETİNİ İSRAF
İçerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'ni barındıran Ramazân-ı Şerîf'in seherlerini, uyanık bir gönülle îfâ edilen teheccüd, tefekkür, zikir ve Kur'ân tilâvetleriyle ihyâ etmeyen, gündüzlerini, gönlü Hakk'a vererek yapılan ibadet, infak ve amel-i sâlihlerle îmâr etmeyen, icâbet saati olan iftar vakitlerini, istiğfar, duâ ve bir oruçluya iftar ettirebilmenin huzuru ile geçirmeyen, akşamlarını da tâdil-i erkân üzere edâ edilen terâvih namazları ile diriltmeyen kimseler; Ramazân-ı Şerîf nîmetini isrâf etmiş olurlar. Ramazan gün ve gecelerini israf edenler içinse; Cebrâil -aleyhisselâm-ʼın şu ihtârı kâfîdir:
"Ramazânʼa erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!" (Hâkim, IV, 170/7256)
İNSANA VERİLEN MADDİ VE MANEVİ NİMETLERİN İSRAFI
İnsanlık, ilâhî hakîkatlerden uzaklaştıkça; vicdan, insaf ve iz'âna, şefkat ve merhamete, diğergâmlık ve fedakârlığa, velhâsıl insanı eşref-i mahlûkat kılan bütün fazîlet ve yüce hasletlere de vedâ etmektedir. Belki bundan daha hazin olanıysa, kendini "dindar" olarak gören müslüman çevrelerden de, zamanımızda iyice yaygınlaşmış olan israf ve güç gösterisi hastalığına yakalanıp muhtaçlara bîgâne kalanların mevcûdiyetidir. Halk ağzında "süslüman" olarak da tâbir edilen bu zümre; lüks, israf ve gösterişle îtibar arama yanlışlığına düşmekte, maalesef muzdariplere duyarsız, feryatlara sağır, mâtemlere âmâ kesilmektedir.

Hâlbuki Cenâb-ı Hak, bize Tevbe Sûresi'nin 100. âyetinde Muhâcir ve Ensâr'ın izinden giden "ihsan sahipleri"nden olmamızı telkin buyurmaktadır. Yani Allah Rasûlü'nün nebevî terbiyesi altında yetişen güzîde nesli kendimize örnek almamız gerektiğini beyan etmektedir. Nitekim lüks, israf, saçıp savurma, güç gösterisi ve oburluk gibi çirkin hâller, sahâbe neslinin aslâ tanımadığı bir hayat tarzıydı. Onlar kendileri için kifâyet miktarına kanaat edip ihtiyaç fazlasını, hattâ pek çok zaman kendi muhtaç olduklarını din kardeşleriyle paylaşmayı en büyük zevk ve lezzet bilen yüksek şahsiyetlerdi.

Velhâsıl israf; hayatın her safhasında kendini gösteren bir zihniyet ve davranış bozukluğudur. İnsana bahşedilen maddî-mânevî nîmetlerin isrâf edilmesi ise, ebedî saâdet sermâyesini ziyan ederek âhirette iflâsa sürüklenmek demektir.

Kaynak:Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Mayıs Sayı: 128, İslam ve İhsan

İsraf